1. Anayasalar, kanunlar ve özelde Ceza
Kanunları, lokal ihtiyaçlardan, lokal
aydınlamadan, ve global aydınlanma/bilgi
seviyesinden uzak olamaz.
2. Örneğin, TC Anayasasındaki Din ve Vicdan
Özgürlüğü bahsine bakalım.
3. Bu metin kaleme alındığında ve belki hala
daha, "din diye bir olgu var, aman
devletimize karışmasın, insanları da sık
boğaz etmesin" yeter.
4. Yaklaşımının hakim olduğu anlaşılıyor.
Böyle olunca da, Pastafaryanizm'e de
karışmıyorsunuz, Bertrand'ın çaydanlığına
iman edenlere de.
5. Gerek anayasa, gerek ceza kanunları
vatandaşa doğrudan zarar verip
vermediğine odaklanmış gibi görünüyor.
6. Doğrudan hiç bir zarar vermeyen ve
tarafların rızasıyla bakılan Fal, yapılan BÜYÜ
işleri ise,
7. eskiden çıkartılmış olan 677. sayılı Tekke
ve Zaviyeler kanununa atıfta bulunarak
yapılabiliyor.
8. Keza, zararsız olmak şartıyla SATANİZM
konusunda da hukuk'un bana kalırsa başı
dertte.
9. Benim tartışmaya açmak istediğim konu
şu, "Birisi çıksa, büyük hayaller karşılığında,
insanları 17 saat aç duymaya zorlasa"
10. Ve bilimde bunun zararlı olduğunu, susuz
kalmanın intihar olduğunu söylese, Devletler
bu konuda hala Din Özgürlüğünden
bahsetmeli mi?
11. Lafı getirmek istediğim nokta, Din
insanları ölüme sevk ederken (evet dolaylı
yoldan, evet rıza ile) devletler buna önlem
almamalı mı?
12. Hukukta RIZA her şey değildir, "Ben senin
kölen olmak istiyorum" dese birisi, diğeri de
kabul etse, bu hükümsüz bir antlaşmadır.
13. Demek ki, din özgürlüğü uçsuz bucaksız
olamaz, sadece topluma/bireye verdiği
doğrudan zararlar değil dolaylı zararlar da
düşünülmelidir.
14. Ben büyücülere inanmak istiyorum, ben
insan kurban etmek istiyorum, diyebilmeli miyim?
Sadece İnsan Kurbanını Engellemek
Yeterli midir?
15. Dinler eskilerin masallarıdır, bu
perspektifle Anayasalar/Kanunlar tekrar
yazılmalı değil midir?
16. Lafı burada keseyim, ilgilenenler olursa,
buradan çok laf ürer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder